Türkiye’ nin eski sanatçılarından biri olan ve önplanda olmayı pek sevmeyen başarılı sanatçı Ahmet Şafak Hürriyet gazetesine çarpıcı açıklamalarda bulundu.Şu sıralar gündemde olan Vay Delikanlı Gönlüm Vay adlı şarkıyı çok öncelerde seslendiren Şafak, Hürriyet Gazetesi’nden Tülay Demir Oktay ile bir röportaj gerçekleştirdi. İşte başarılı sanatçının açıklamaları;
◊ “Vay Delikanlı Gönlüm”, “Memleket Meselesi”, “Yüreğinle Gel”, “Yalnız Kurt” gibi dillerde yer etmiş onca şarkınız var ama ön plana çıkmıyorsunuz. Bunun sebeplerini daha sonra konuşalım. Öncelikle serüvenin başını merak ediyorum. Müzik aşkı ne zaman doğdu?
– Yetenek, Allah vergisidir. Ama açık söyleyeyim, çocukken benim aklımda hiç böyle bir şey yoktu.
◊ Gönlünüzde yatan neydi?
– Öğretmenlik. Sınıf öğretmeni olarak hayal ederdim kendimi. Bu hayal hiçbir zaman tam olarak silinmedi aklımdan. Bilimsel çalışmalara meraklı olduğumdan hâlâ zaman zaman bir üniversitede öğretim üyesi olmayı düşünüyorum. Allah nasip ederse böyle bir niyetim var.
◊ Öğretmenlik hayaliyle ne zaman vedalaştınız da müziğe yöneldiniz?
– Müziğe biraz geç başladım ben. 1998 yılına kadar aktif gazeteciydim.
◊ Gazeteci mi…
– Evet. Yazmayı çok seviyordum çünkü… Gazetecilik hem yazıp hem de toplumu bilgilendirme aracıydı gözümde. Çok istedim o yüzden.
◊ Gazetecilikten müziğe geçiş nasıl oldu?
– Arkadaşlarım çok ısrar etti. Sesimi eskiden beri beğenirlerdi. Fark edilir bir sesim olduğunu düşünürlerdi. Ailemin bütün fertlerinin sesleri çok iyidir zaten. Fakat müzik hayatına profesyonel olarak atılmamın sebebi sesimin iyi olması değil beste yapmam. Beste yapmıyor olsaydım, şarkı da söylemezdim.
MÜZİK YAPMAK O ZAMANLAR BANA HAFİF GELİYORDU
◊ Müzik hiç aklınızda yoksa, o besteler nasıl keşfedildi?
– Yorumcu bir arkadaşıma gönderdim “Al bunları oku” diye. Kendi sesimle göndermiştim tabii. Dinledikten sonra aradı, “Böyle bir ses nasıl albüm yapmaz? Kesinlikle kendi albümünü çıkarmalısın” dedi. Halbuki dediğim gibi ben o dönem aktif gazeteci ve köşe yazarıydım. Hatta yayınlanmış iki-üç kitabım vardı.
◊ Bu yönlendirme sayesinde mi başladı macera?
– Hayır. Açık konuşayım, o zamanlar müziği biraz hafif buluyordum. Bir tarafta dünyayı anlamak ve anlatmakla ilgili kitaplarım, diğer yanda müzik… Dedim ya, hafif geliyordu. O yüzden de müzik yapmayı tercih etmiyordum.
◊ Israrlara dayanamadınız ve ilk albüm çıktı…
– 1998’de çıkardım da çok tutulmadı.
◊ Ne zaman döndü şansınız?
– 2000’de çıkardığım “Yalnız Kurt” albümümle. Bir patlama yaşadım.
EVİMİZİN DAMI AKARDI ALTINA LEĞEN KOYARDIK
◊ “Yalnız Kurt” benim de en sevdiğim şarkılardan.
Hikayesi nedir?
– “Yalnız Kurt” kalabalıklar içinde hedefleriyle ve insanlığa ait güzel düşünceleriyle yaşayan, biraz da hüzünlü birinin hikayesi. Özgürlüğüne düşkün, buna rağmen topluma karşı sorumluluk hissi duyan biri…
◊ Nasıl doğdu bu şarkı?
– “Yalnız Kurt”u yazdığım dönemde işsizdim. Birkaç kapıdan geri çevrilmiştim. Evliydim de… Bir gün yine kötü bir iş görüşmesinden sonra eve döndüm.
Oturduğum evin damı akardı. Odaya girdim, eşim akan yerin altına bir leğen koymuş. Bizim gecekondu kültüründen gelenler bilir, leğen evin en önemli aksesuvarlarındandır.
Neyse… Damdan sular akıyor. Yine bir kapı yüzüme kapanmış. Oturdum, ertesi günü düşünüyorum. İş yok, eve ekmek getiremiyorum neticede. Hayallerim var hayata dair, ideallerim var. İlk söz o hissiyatla bir klişe olarak ağzımdan çıktı: Biz böyle görmedik, haram bilmedik, eğilmedik, bükülmedik…
◊ Çok etkileyici…
– Sağ olun… Öyle düşündüm, gerçek düşüncelerimi yansıttım. “Eğilme, bükülme çünkü Rabbin var senin. O seni darda bırakmayacaktır” dedim kendime. Ve orada, başımdan aşağı yağmur yağarken “Yalnız Kurt”u besteledim.
“Biz böyle görmedik” mottosu, sadece mısra olarak değil melodisiyle birlikte geldi. İlk dörtlüğü söyledim, bir an kaldım, sonra gittim gerisini içerideki odada oturup yazdım.
◊ Ve duanız kabul oldu. Kapalı kapılar açıldı.
– İnanın öyle oldu. Aynı günlerde bir arkadaşım geldi, “Haftalık bir gazete yapıyoruz, Ahmet sana ihtiyacımız var” dedi. “Tamam” dedim, gazete kuruldu. İş buldum yani. Hem beste geldi hem iş, peş peşe… Ama müzik ısrarla aklımda yok. Hele sahneye çıkmak falan aman aman… Az önce bahsettiğim gibi, götürdüm besteleri bir arkadaşıma, “Al bunları oku” dedim. “Bunları sen okumalı, albüm yapmalısın” diye karşılık verdi sonra.
◊ Siz de kabul ettiniz…
– Olur mu? “Ben yapamam” deyip kapattım konuyu. Ama kısmet. Israrlar üzerine ilk albümü yaptık. “Yalnız Kurt”u o albüme koymamıştım bu arada. Zaten o albüm tutmadı da. Sonra ikinci albüm geldi.
◊ Hangi yıllardan bahsediyoruz?
– İlk albüm 1998. Sonra 2000 yılında “Yalnız Kurt”un da olduğu albümü çıkardık. Aldı başını gitti.
◊ Hâlâ çok konser yapıyorsunuz. Ama magazinde hiç yer almıyorsunuz. Bu sizin tercihiniz mi?
– Ben gerçekten çok saftım. Magazin sektörünün eserlerle, yetenekle ilişkili olduğunu zannediyordum.
◊ Ne kadar yetenekliysen o kadar haber olursun gibi mi?
– Evet. Güzel şarkılarım, güzel sesim var, beni bulurlar sanıyordum. Öyle değilmiş. Yıllar önce katıldığım bir TV programında da söylemiştim. Magazin 2S kuralına göre hareket ediyor; selülit ve silikon. Bir de politik görüşümden, milliyetçi oluşumdan dolayı haberlerimi görmüyorlar diye düşünüyorum. Zaten bu konuda yayınlanmış bir kitabım da var: “Türkiye’de Sanatçı Olmak” adı. Olsun, dedim ya eğilmedim, bükülmedim. (gülüyor).
◊ Sanatçılar siyasi görüşlerini yansıtmalı mıdır?
– Sanat ile ideoloji mutlaka bir aradadır. Ama kimisi bunu kapatır, gizler, kimisi belli eder. Biz Türk milleti zaten ezelden milli bir toplumuz. Bizim ülkemizdeki vatanseverlik duygusu dünyanın başka hiçbir ülkesiyle karşılaştırılamaz, ölçülemez. Ama ne yazık ki aydınlarımız için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Özellikle basın yayın camiası içinde bazı aydınlar gençliklerinden bugüne getirdikleri siyasi anlayışlarını çok terk ediyor da görünmüyorlar. Bunu nereden anlıyoruz; bakın ordumuz Afrin’e doğru sefere çıkıyor, bu sefer çıkışının da bir tek gerekçesi var, Afrin ve etrafındaki yerler Türkiye’deki terör faaliyetleri için ciddi bir kapı.
◊ Ve terör hepimizi tehdit ediyor.
– Evet. Buna rağmen kimisi imza topluyor, kimisi başka bir şey yapıyor. Bunlar Afrin’deki Mehmetçik’in ve Türk ordusunun son derece haklı mücadelesine karşı tavır içindeler. “Savaşa hayır” kampanyaları tertip ediyorlar. Yahu Türk ordusu savaş yapma düşüncesinde değil ki.
Hatta dünyanın en barışçıl ordusu Türk ordusudur. Şunu görmüyorlar, orada bir terör yuvası var ve sivillere karşı son derece hassasiyet taşıyan bir operasyon gerçekleşiyor.
Muzaffer bir şekilde de yollarına devam ediyorlar. Şehitlerimiz var, kalbimiz kan ağlıyor. Kimisi de var, tepki göstermiyor ama kale de almıyor. Yani yokmuş gibi davranıyor. Bu tartışılabilecek bir şey değil. Mehmetçik paralı asker değildir, Mehmetçik lejyoner değildir.
Mehmetçik bu milletin çocuğu. Yani bu evlerden, köylerimizden, kasabalarımızdan çıkan çocuklar. Onlar bizim çocuklarımız. Ve bu çocuklar ülkelerini korumak için oradalar. Burada tarafsız olmak kimse kusura bakmasın ama vatandaş olmamakla eşanlamlıdır.
◊ Siz Afrin Harekatı nedeniyle Bostancı konserinizi ertelediniz…
– Biz Bostancı konserini anons ettikten bir süre sonra Afrin Operasyonu başladı. Benim sanat dünyası içinde ayrı bir durumum var, vatanımın ve milletimin birliği, bölünmez bütünlüğü konusunda hassasiyet taşıyan biriyim.
Dolayısıyla sevenlerimden de bu noktada birtakım itirazlar, eleştiriler geldi. “Abi Mehmetçik senin şarkılarınla Afrin’e giderken sen oturup konser hazırlığı mı yapıyorsun?” dediler.
Ben 24 Ocak’ta bir karar alıp konseri erteledim ve bu kararı Bostancı Gösteri Merkezi ile Biletix’e bildirdim.
Dedim ki “Afrin’de kahramanlarımız çarpışırken ben konser hazırlığı yapamam”. Şunu da söyleyeyim, ben 25 gün kala iptal ettim o konseri, son dakikada değil.
Bu Afrin Operasyonu’na duyduğum büyük saygı nedeniyle 25 gün önceden alınmış bir karardır. Eğer o zaman iptal etmeseydim yine olmayacaktı, çünkü daha sonra 11 şehidimizin haberi geldi. Perişan etti bizi. Ama o konser yapılacak. Büyük ihtimal mayıs ayında olur diye düşünüyorum.
“MEMLEKET MESELESİ”Nİ ASLINDA DEVLET BAHÇELİ’YE İTHAF ETTİĞİMİ KİMSE BİLMEZ
◊ Ahmet Bey, nedir bu “Memleket Meselesi”?
– Siz birine çok büyük hürmet duyarsınız, onun toplum için, millet için kıymetini bilirsiniz. Bu sevgiyi anlatmayı, bu değerin tarihe mâl olmasını istersiniz. Ben tarihe geçmesi için o değerin şarkısını yaptım. “Olamam çok sevsem de bir aşkın kölesi, senin derdin aşk benimki memleket meselesi” dedim. Benim çok hürmet ettiğim, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası konusundaki görüşlerini, hassasiyetlerini ve Türk siyasetine getirdiği bilge tavrı hakikaten çok kıymetli bulduğum Devlet Bahçeli’ye ithaf ettiğim bir eser aslında. Bunu da kimse bilmez.
“ALNINDAN ÖPÜYORUM, SEN HAKİKATEN BAŞKASIN” DEDİ
◊ Sizin Cem Karaca sevginiz de çok büyük…
– Rahmetli Cem abiyle 2001 yılında, Kanal D için çekilen bir dizide rol almıştık. Çok iyi anlaştık. Allah mekanını cennet eylesin, cenazesine katıldığımda eşi “Ahmet, Cem abin senin gazete röportajlarının kupürlerini keser saklardı” dedi, çok şaşırdım.
◊ İlginç…
– Evet… O dönemler ben DMC’nin sanatçısıydım. Oraya o kupürleri bir dosya halinde gönderdiler sonradan. Neredeyse bütün röportajlarımı kesmiş saklamış. Cem Karaca’dan söz ediyoruz, bu çok önemli bir şey. Bir röportajımda şöyle bir laf etmişim: “Benim de fikri referanslarım, fikri kaynaklarım var. Türk kültüründe fikir kaynağım Ziya Gökalp ise, evrensel kültürde fikir kaynağım Friedrich Hegel’dir…” Bunu okumuş, aradı “Alnından öpüyorum, sen hakikaten başkasın. Hegel’i, Ziya Gökalp’i tanıyan var mı Allah aşkına!” dedi. Benim insanlarla iletişim kurarken, sohbet ederken şu falan görüştür, bu falan görüştür diye bir ayrımcılığım yoktur. Herkesle oturup konuşabilirim. Barış ve hoşgörü temelinde herkes herkesle konuşabilmelidir.
SEDA SAYAN DERSİNE ÇOK İYİ ÇALIŞMIŞ BİR ÖĞRENCİ GİBİYDİ
◊ Seda Sayan’la düet yaptığınız “Sensiz Yüreğim” de çok ses getirmişti. O işbirliği nasıl doğdu?
– Ben o şarkıyı yapıp bitirdim. Menajerime dinlettim sonra. Dedi ki “Abi bunu düet yapsan nasıl olur?” Düşündüm, düet için bir kadın sesi olması lazım.
◊ Ve aklınıza Seda Hanım mı geldi?
– Hayır, menajerimin fikriydi. Zaten sonra “Ben onunla görüşürüm” dedi.
◊ Önceden tanışıyor muydunuz?
– 2000 yılından beri. TGRT’deki “Seda Show” programına katılmıştım. Her zaman sanatıma iltifat etmiş bir hanımefendidir. Çok severim kendisini. Neyse… Seda Hanım da bu teklif kendisine iletildiğinde büyük bir memnuniyetle kabul etti. Hatta o gün hiç unutmuyorum, okumaya geldiğinde stüdyoya, dersine çok iyi çalışmış bir öğrenci gibiydi. Aramızda ilginç bir de diyalog geçti. “Ahmet ‘Sensiz yüreğim bir aşkı sofya, sessiz minare suskun mabet’ ne demek?” diye sordu.
◊ Benim de çok dikkatimi çekmişti o mısra…
– Bazı şarkılarımda yaptığım gibi orada da sübliminal bir mesaj verdim. Aşk aslında yalnız yaşanan bir duygu. Siz birini seversiniz ama bu sevginizi yalnız yaşarsınız. Belki karşınızdaki sizi sevmiyordur ya da sevginizden haberi yoktur.
◊ Peki sessiz minare suskun mabet ne?
– Siz içinize akıtırsınız aşkın hasretini, minarenizde ezan okunmaz, sesiniz yoktur. Mabedinizde cemaat yoktur. Ben Ayasofya’nın yalnızlığını anlattım işte. Seda Hanım çok etkilendi ve stüdyoya girip tek seferde okudu.
“BEKLEMESİNLER” DEMEK CİDDİ BİR CÜRET İSTER
◊ Son dönemde “Beklemesinler” şarkınızla gündemdesiniz. Nedir hikayesi?
– Hatırlarsınız, yakın zamanda bir kahramanımızın, bir yavrumuzun, tankın üzerinde bir çavuşun görüntüsü yayınlandı. Sordular “Nereye gidiyorsun?” diye. “Kızıl Elma’ya” dedi. “Annene babana bir mesajın var mı?” diye sordular bu defa, dedi ki “Beklemesinler”. “Beklemesinler” diyebilmek çok ciddi cüret ister. Bu yavrularımız 100 sene önce Sarıkamış’ta, Çanakkale’de, Yemen’de, Kurtuluş Savaşı’nda kahramanca mücadele edenlerin torunlarıdır.
Hata!
Yorumunuz Çok Kısa, Yorum yapabilmek için en az En az 10 karakter gerekli